26 Ağustos 2005

İnanılmaz... Ben inanamadım....

30 Saniye boyunca gözlerinizi kırpmadan resmin ortasındaki 4 küçük noktaya bakın!..30 Saniye sonra kafanızı geriye yaslayıp gözlerinizi sımsıkı kapatın!Gözlerinizi kapattıktan sonra kafanızın içinde parlak renkli bir daire oluşacak!Bu dairenin içine gözlerinizi kesinlikle açmadan konsatre olup bakın!Gözlerinize ve Beyninize inanamayacaksınız!....

10 Ağustos 2005

Temel Fıkralarını Hepimiz severiz değil mi?

Astronot Temel

3 astronot uzaya gidecek.Bunlardan biri alman biri ingiliz biride bizim Temel.Bunlar yıllarca gelmeyecekleri için en önemli ihtiyaclarını sorarlar.Alman bana sarışın,esmer,kumral hatun der.İngiliz bana bol bol içki der.Bizim temel baaa bol bol cigara der.Neyse istekler temin edilip uzaya fırlatılıyorlar.3 astronot aradan yıllar geçiyor geri dönüyorlar.Tabi aileler merakla bekliyor.Önce alman iniyor dalyan gibi alman olmuş iğne iplik.Sonra ingiliz iniyor adam zil zorna sarhoş.Tabiki sıra Temele geliyor.Temel kapıda görünür görünmez bi fırlıyor agzında cigarayla: -"Allahını seven baaa ateş versuuun"


Yunus Temel

Temel ölmüş. Öteki dünyada görevliler listeye bakmış ve Temele: - Ya senin adın listede yok sen bugün ölmeyecektin yanlışlıkla ölmüşsün. Seni tekrar dünyaya göndereceğiz. Ama kurallara göre insan olarak gönderilemezsin. Ancak istediğin bir hayvan olarak dünyaya gönderileceksin. Ne olmak istersin? Temel biraz düşündükten sonra, "Yunus olayım", demiş. Ve anında yunus olarak dünyaya ışınlanmış. Aradan 3 dakika geçmiş ki Temel tekrar öteki dünyaya dönmüş. Görevli sormuş: - Ne oldu ya?.. Biz seni şimdi gönderdik niye geldin? Temel masum bir şekilde cevaplamış: - Yüzme bilmiyorum, boğuldum...


Temelin Vasiyeti

Yolculuktan dönen Idris, kahvede oturanlara sordu : - Yahu pizum Temel nasil öldi? - Kalpten cittu, dediler. - Vasiyetu filan var miydu? - Var idu. "Beni denize gömün" demis idu. - Cömdünüz mü? - Cömdük amma, mezarinu kazarken çok kayip verduk...

Temel uçakta

Temel uçakla Trabzona gidecekmis. Oturmus bir yere rasgele... Asil yer sahibi gelmis; Yer sahibi: Beyfendi burasi benim yerim kalkarmisiniz? Temel: Hayir Yer sahibi : Beyfendi burasi benim yerim kalkin Temel: Hayir Yer sahibi gider hostese basvurur. Hostes: Beyefendi burasi sizin yeriniz degil kalkarmisiniz lütfen Temel: Kalkmam Hostes çare bulamayinca kaptana basvurur. Kaptan, Temel'in kulagina bisey fisildar ve Temel gecer arka tarafa oturur. Herkes hayret etmis biz bu kadar ugrastik kalkmadi acaba Kaptan nasil kaldirdi bunu. Dayanamayıp sormuslar kaptana: Kaptan: -Dedim ki Burasi Trabzon'a Gitmez.


Temel Mike Tyson ünvan maçiBir gün Temel Mike Tyson ile ünvan maçina çikmis. Daha ilk yumrukta Temel nakavt olmus.Hakem bir, iki, üç dört.. sayarken menajeri Temel'in kulagina;-"Sakin dokuzdan önce kalkma" demisTemel hafifden gözlerini aralayarak menajerine;-"Saat kaç?"

9 Ağustos 2005

"Şimdi Canım Tatile gitmek istedi Yaaa"



Simdi sen isyerinde falansindir. Yanagina elin dayali sikilmaktasindir.Ya da gazeteyi almis tersyüz etmektesindir sikintiyla. Haklisin. Evet haklisin:Gitmeli buralardan. Gitmeli!
Denizin betonlar içine sikistirilmadigi yerlere gitmeli.
Gökyüzünün sokak araliklarina bölünmedigi, "Kesintisiz Gökyüzü Diyarlarina" gitmeli.
Küçük bir çantayla, her seyi evde unutarak,
kisa dönemli mülksüzleserek,hafifleyerek denize inmeli.
Sabaha karsi bir gün bir arabaya atlayip, hizla yola çikmali.
Dag yollarinda çesmelerde durup sulari dirseklerden akitmali, boynu islatmali,
islak islak rüzgârda durmali. Ilk kir kahvesi, bir yolculuk sürprizi olarak,
civarin en güzel kahvaltisini hazirlayan yer olmali.
Domates günesi kizil yansitirken, salataliklar insanin içini genisleten kokusuyla kitirdarken tepenizdeki agaçtan yapraklar düsmeli tahta masaya.Sehrin naylonlu ekmeklerinden degil, kol içi gibi beyaz ve yumusak ekmeklerden getirmeli bir yasli, güleç kadin durmadan.
Yumurtanin sarisi gün batiminin seker rengi gibi aniden ortaya çikivermeli. Cemal Süreya'nin dedigi gibi:"Kahvaltinin mutlulukla bir ilgisi olmali."***Sonra kekikli yollardan, dikenlerin üzerinde circir böceklerininuyuklatan seslerinden geçmeli. Tuhaf tabelalara, komik kamyon arkasi yazilarina gülünmeli. Gevsek gevsek yol alinmali.
Yol su gibi akmali, sehir üstünüzden basinizdan su gibi... Akita akita iyice temizlenince beyaz boyali birpansiyona varmali. Sabun kokmali çarsaflar.Her seyi öylece birakip, plansiz programsiz denize "cup!" diye dalmali.Cup!Denizin altina bakmali. Denizin dibinde güler misiniz siz?
Baliklar yanaginizdan geçince, yosunlar ayaklarinizi gidiklayinca veya akliniza simdi sehirde olmadiginiz, tam burada oldugunuz gelince...
Gülümseyin. Sanki denizin dibinde yasiyormussunuz gibi oluyor, nedense.
Bir de söyle tam dipteyken yüzünüzü suyun yüzüne döndürmeli.
Denizin dibinden günese baktiniz mi hiç siz? Insan gümüsbaligi gibi oluyor, nedense.Pansiyon sahibi aksama ahtapot salatasiyla, zeytinyagli iç bakla yapmali.
Sarmisakli yogurdun üzerine, nese olsun diye iki damla zeytinyagi dökmeli.
Nereden bulmussa sakiz rakisi almis olmali. Çam kokmali içiniz; orman gibi bir sey olmalisiniz.
Eski bir radyo açik olmali. Müzeyyen Senar "Kapildim gidiyorum bahtimin rüzgârina" sarkisini söylemeli.
Bütün sevdiginiz sarkilar art arda gelmeli, ayikken asla anlatamayacaginiz o büyük coskulu hüzün basmali gögsünüze.
Iki satir bir yere not almak gelmeli içinizden.
Sanki peçeteye bir seyler karalarsaniz bugünü hep elinizde tutabilecekmissinizgibi. Öyle tuhaf bir sey yani.
Yataga tüy gibi düsmelisin sonra. Uyudugunu bilmemelisin.
Rüyana baliklar girmemeli; sen rüyanda kendini bir balik olarak görmelisin.
Ertesi gün daha kim bilir neler yapacaksin? Uyurken sanki bu yüzden acele edersin.
Uyandiginda ise bir an durursun kalkmadan önce, denizin sesini dinlersin."Buradayim" dersin, "Tam burada!" öyle kendi kendine gülersin.

4 Ağustos 2005

Alın size bir Temel Fıkrası :)))

Adam, korkunc bir kazada kulaklarinin ikisini birden kaybetmistir. >Bu alisilmadik durum onu oldukca hassas ve alingan bir kisi yapmistir. Kaza sonucu sigorta sirketinden aldigi rekor tazminat acisini oldukca hafifletmis ve ona her zaman hayalini kurdugu isini kurma olanagi vermistir. >Gider, ve gelismekte olan kucuk bir bilgisayar sirketini satin alir. Ancak >hic yoneticilik deneyimi olmadigini gorur ve birini ise almaya karar verir. >Uc tane aday secer ve her biriyle tek tek gorusur. >Ilk aday oldukca iyidir ve adam onu sevmeye baslar. Derken adaya >sorar, >"Bende alisilmadik birsey goruyormusun?" Adam yanitlar, "Eger onu kastediyorsaniz,kulaklariniz yok." Adam uzulmustur, derhal adayi odadan kovar. >Ikinci aday,birinciden de iyidir. Konusmanin devaminda adam ayni soruyu ona >da sorar, "Bende alisilmadik bir durum goruyormusun ?.." >Aday, "Evet" der,"Kulaklariniz yok!".Adam uzgun ve kizgin,onu da disari atar. >Derken sira ucuncu adaya gelir. Ucuncü bizim Temel... Tumunden de iyidir.Butun sorulara mukemmel yanitlar verir. >Adam heyecanla sorar, "Bende, alisilmadik bir durum göruyor musun?" Temel, "Evet, kontakt lens kullaniyorsunuz." der. >Adam iyice heyecanlanmistir,"Cok iyi! bu senin zeki biri oldugunu gosterir, >nasıl anladin?". >"Ula çok basit" der Temel..."Kulaklarin olsaydi gözlük takardin!"* >

Bir Fıkra :))

Sakıp Sabancı'ya bir gün demişler ki:"Ağa bu dünyada her şey senin için güllükgülistanlık. Nereye baksak her taraftasenin şirketleri, fabrikaları görüyoruz. MarSA, YünSa, LasSA, ToyotaSA... Burada işin iş. Ya diğer tarafta ne olacak, orada ne yapacaksın, nasıl kurtulacaksın zebanilerden?.."
Sakıp Ağa gülmüş:"Merak etme, öte yanda da işimiz sağlam. Bir tarafımızda iSA, diğer tarafımızda MuSA..."

AĞUSTOS KUŞLARI







Ağustos Kuşları

Derin, saf, mavi bir gökyüzünde kara noktalardan oluşmuş kıpırtılı kara bir yumak helezonlar çizerek dönüyor.Onlara bakıyorum.Bir ucundan katılan kalabalık ve karışık siyah noktalarla büyüyen yumak diğer ucundan zarif ve düzenli bir ok gibi çıkarak maviliğin içlerine doğru uçuyor.Gidiyorlar.Onlara bakıyorum.Garip bir hüzünle bakıyorum onlara.Bir şeyin bittiğini söylüyorlar bana.Başka bir şeyin başlayacağını da.Onlar gittikten sonra bir zaman boş kalacak o saf mavilik.Bilmediği bir şeyi özler gibi bomboş bekleyecek.Ayrıldığımız sevdiklerimizle, buluşacağımız ve henüz kim olduklarını bilmediğimiz seveceklerimiz arasındaki o kederli, yalnız ve yalnızlığında gizli ümitlerle beklentiler taşıyan boşluk.Uzaklaşanları görüyoruz, anıları taze.Tanıyoruz gidenleri.O berrak mavilik bir zaman sonra yeni kuşlar bulacak, ışıkları değişecek, bulutları, yağmurları, sonbaharla şeffaflaşmış güneşleri olacak.Yaşanmış olanlardan kopmak zor.Yaşanacak olanları beklemek heyecanlı.İkisinin arasında, derin ve yalnız bir gökyüzü gibi hüzünlü bir boşluk var.İçinden geçilmesi en zor olan zaman.Kendi boşluğuyla daralmış o kederli ruh nasıl da gidenleri yakalamak, geçmişe tutunmak ister.Nasıl da hüzünle bakar gitme vakti gelenlere.Ne çok insan, böyle bir kederli boşlukta, geleceği beklemeye sabrı ve gücü yetmediğinden yanlış bir karar verip geçmişi yaşatmaya çalıştı.Halbuki kural ne kadar açık.Gitme vakti gelen gidecek.Boş bir gökyüzü gibi gelecek olanları bekleyeceksin.Kederle, hüzünle ve sabırla.Gitmenin bir mevsimi var.Gelecek olanları karşılamanın bir mevsimi.Bir mevsimi var boş bir gökyüzü gibi beklemenin.Gidenleri biliyoruz.Sesleri, fısıltıları, kokuları, gülüşleri ne kadar da tanıdık, ne kadar yakın.Bize değdikleri yerleri kopartacaklar giderken.Kopmanın sancısını duyacağız.Kuşlarını yitirmiş bir gökyüzü gibi kendi acısıyla yankılanacak içimiz.Bir zaman, sonsuza dek öyle bomboş kalacağından korkacak.Sonra tek tük yeni kuşlar gelecek.Sonra değişik ötüşleri olan dağınık sürüler.Bulutlar, yağmurlar, yeni ışıklar, şeffaflaşmış güneşler.Gelecek olanları tanımıyoruz.Yüzleri nasıl, sesleri nasıl, kokuları nasıl bilmiyoruz, üzülünce nasıl bakıyorlar, sevinince nasıl, bilmiyoruz.Yeni gülüşlere alışacağız. Yeni dokunuşlara.Sözcüklerin bir başka biçimde söylenebileceğini de göreceğiz. Şu anda hiç tanımadığımız bir beden birkaç ay sonra sıcak bir sokulganlıkla yanımıza uzandığında, bir yabancıdan bir sevgili yaratan bu tabiata şaşacağız.Giden kuşlara bakıyorum hüzünle.Süzülerek uzaklaşıyorlar.Gitmenin bir mevsimi var.Gelecek olanları karşılamanın bir mevsimi.Bir mevsimi var bomboş bir gökyüzü gibi beklemenin.Niceleri, bomboş bir gökyüzü gibi durmanın azabına dayanamadığından gidenleri yolundan döndürdü.Ölü kuşları oldu onların.Ölü kuşlarla doldu mavilikleri.Derin, saf, boş bir gökyüzü gibi kederle durun.Gelecekler.Yeni sesleri, yeni kokuları, yeni dokunuşlarıyla gelecekler.Sözcüklerin başka türlü söylenebileceğini de öğreneceksiniz.Her kederden bir ümide kapı açan bu tuhaf tabiata şaşacaksınız.Unutmayın, gitmenin bir mevsimi var.Gelecekleri beklemenin bir mevsimi.Bir mevsimi var bomboş bir gökyüzü gibi durmanın.Gelenler, sadece beklemesini bilenlere geliyor.Bekleyin...Gelecekler.

Ahmet Altan

2 Ağustos 2005

Halil İbrahim bereketi nereden gelmiş bir bakalım!!!


Büyük din ve bilimadamlarindan Ulu Arif Çelebi......anlatiyor

Vaktiyle birbirini çok seven iki kardes varmis....BüyügüHalil....Küçügü iseIbrâhim...Halil, evliçocuklu.Ibrahim isebekârmis...Ortak bir tarlalari varmis ikikardesin...Ne mahsul çikarsa, iki payederlermis..Bununla geçinipgiderlermis...Bir yil, yineharman yapmislar bugdayi.Ikiyeayirmislar....Is kalmistasimaya....Halil, bir teklif yapmis:Ibrahim kardesim ; Ben gidipçuvallari getireyim. Sen bugdayi bekle.Peki abi demisIbrahim...Ve Halil gitmis çuvalgetirmeye....O gidince,düsünmüs Ibrahim:Abim evli,çocuklu. Daha çok bugday lazım onun evineBöyle demis ve,Kendi payindan bir miktar atmisonunkine...Az sonra Halilçikagelmis.Haydi Ibrahim...! Demis, önce sendoldur da tasi ambara.Pekiabi...!Ibrahim, kendi yiginindan bir çuvaldoldurup düser yola..O gidince, Halil'idüsünür bu defa:Derki:Çok sükür, ben evliyim, kurulu birdüzenim de var.Ama kardesimbekâr.O daha çalisip, para biriktirecek. Evkurup evlenecek.Böyledüsünerek,Kendi payindan atar onunkine birkaçkürek.....Velhasil , biri gittiğinde,öbürü, kendi payindan atar onunkine.Bu, böyle sürüpgider.....Ama birbirlerindenhabersizdirler.Nihayet aksamolur.Karanlik basar.Görürler ki, bitmiyorbugdaylar.Hatta azalmiyorbile....Hak teala bu hali çokbegenir.Bugdaylarina bir bereket verir, birbereket verir ki ..Günlerce tasir ikikardes , bitiremezler.sasarlar buise...Aksine çogalirbugdaylari.Dolar tasarambarlari.Bugün "Bereket" denilince, bukardesler akla gelir.Bu bereketin adiHalil Ibrahim bereketidir

"BJK" derim başka bişey demem bennnnn...



İşte BJK 'li olmanın ayrı bir güzelliği var...Birazda spordan bahsetmek istedim...Gerçi ben bayan olduğum için spordan bahsettimmi şaşıranlar çok oluyor ama ne yapayım kardeşim ben seviyorum BEŞİKTAŞ' ı :) bahsetmesine de bayılıyorum...

Çalıştığım yerde ise BEŞİKTAŞ'lı olmayanları işe almamaya karar verdim :) ki benim bu düşüncemi Ufuk Bey çok iyi bilir...Öyle değil mi Ufuk Beyyyy :)

1 Ağustos 2005

Gülün Öyküsü'nü Merak Eden Arkadaşlara....


İşte CAN YÜCEL'den !!!

İşte CAN YÜCEL'den !!!

O kadar da önemli degildir birakip gitmeler, arkalarinda doldurulmasi mümkün olmayan bosluklar birakilmasaydi eger. Dayanilmasi o kadar da zor degildir, büyük ayriliklar bile, en güzel yerde baslatilsaydi eger. Utanilacak bir sey degildir aglamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyasi eger Yüz kizartici bir suç degildir hirsizlik, çalinan birinin kalbiyse eger. Korkulacak bir yani yoktur asklarin, insan bütün derilerden soyunabilseydi eger. O kadar da yürek burkmazdi alisilmis bir ses, hiçbir zaman duyulmasaydi eger. Daha çabuk unuturdu belki su sizdirmayan sarilmalar, kara sevdayla sarip sarmalanmasalardi eger. Belirsizlige yelken açardi iri ela gözler zamanla, öylesine delice bakmasalardi eger. Çabuk unutulurdu islak bir öpücügün yakici tadi belki de kalp, gögüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eger. Yerini baska seyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin, son sigara yudum yudum paylasilmasaydi eger. Düslere bile kar yagmazdi hiçbir zaman, meydan savaslarinda korkular, aski agir yaralamasaydi eger. Su gibi akip geçerdi hiç geçmeyecekmis gibi duran zaman, beklemeye degecek olan gelecekse sonunda eger. Rengi bile solardi düslerdeki saçlarin zamanla, tanimsiz kokulari yastiklara yapisip kalmasaydi eger. O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamini yitirirdi, yasanilasi her sey yasanmis olsaydi eger. O kadar da çekilmez olmazdi yalnizliklar, son umut isigi da sönmemis olsaydi eger. Bu kadar da isitmazdi belki de bahar günesleri, her kaybedisin ardindan hayat yeniden baslamasaydi eger. Kahvaltidan da önce sigaraya sarilmak sart olmazdi belki de, dev bir özlem dalgasi meydan okumasaydi eger. Anilarda kalirdi belki de zamanla ince bel, namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eger. Uykusuzluklar yikip geçmezdi, kisacik kestirmelerin ardindan, dokunulasi ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydi eger. Issiz bir yuva bile cennete dönüsebilirdi belki de, sicak bir gülüsle isitilsaydi eger. Yoksul düsmezdi yillanmis sarap tadindaki siirler böylesine, kulagina okunacak biri olsaydi eger. Inanmak mümkün olmazdi her askin bagrinda bir ayrilik gizlendigine belki de, kartvizitinde 'onca ayriligin birinci dereceden failidir' denmeseydi eger. Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden onlar da payini almasaydi eger. Issizliga teslim olmazdi sahiller, Kendi belirsiz sahillerinde amaçsiz gezintilerle avunmaya kalkmamis olsaydin eger. Sen gittikten sonra yalniz kalacagim. Yalniz kalmaktan korkmuyorum da, ya canim ellerini tutmak isterse... Evet Sevgili, Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarina, mazilerinde görkemli bir yasanmisliga taniklik etmis olmasalardi eger! ! . Can Yücel